Quantcast
Channel: Benden ve Bizden
Viewing all 284 articles
Browse latest View live

Bambino 29 Aylık

$
0
0
Artık gerçekten karıştırıyorum bu ay hesabını.
Nereye kadar aylık devam edeceğim diye soruyorum kendime.
Sanırım 36'dan sonra bırakacağım :P
Soranlara 2 yaşında ya da 2,5'a az kaldı diyorum.
Detaya girmek beni de karşı tarafı da gereksiz yoruyor :P

Neyse, efendim, Bambinomuz 29 aylık oldu.
Bir ay sonra 2,5 yaşında bir delikanlı olacak.
Son ay içinde gözlemlediğim en önemli şey, Bambinonun mantık ilişkileri kurma konusunda kaydettiği gelişmeler.
Neden-sonuç ilişkilerini kurabiliyor.
Önce-sonra ilişkilerini doğru anlatabiliyor.
Ama en önemlisi problem çözmeye başladı. Çok güzel fikirler çıkıyor Bambinodan.
Neyi, nasıl yapmalı, o olmazsa ne olur gibi soruları kendi kendine sorup cevaplayabiliyor.

- Anne sen işe dolmuşla git. Dolmuşu kaçırırsan otobüsle gidersin.

- Baba, beyaz arabaya binip değişik parka gidelim.
- Beyaz arabamız yok bugün oğlum.
- O zaman siyah arabaya binip değişik parka gidelim. (Teyzenin arabasını alıyoruz bazen, ondan bahsediyor)

- Anne, önce bir kitap oku. Sonra bir oyun oynayalım. Sonra anneye güle güle diyelim. (Sabahları ayrılış rutinimiz).

- Ben banyo yapmak istemiyorum. Gözüme su kaçıyor. (Evet, hala banyo yapmamak konusunda ısrarcı)

- Tık tık.
- Kim o.
- Ben geldim.
- Hoşgeldin.
-Ben parktan geldim. Yağmur yağmış. Park ıslaktı.

Sabahları uyandıktan sonra eğer biz uyuyorsak bazen kendi kendine vakit geçiriyor yanımızda. Kendi kendine konuşuyor, şarkılar söylüyor, dolaşıp geri geliyor. Bir yarım saat böyle geçiyor. sonra başlıyor "Anne kaaaaalk" demeye :)

Yemek yemeyi seviyor. Yeni tatlar deniyor. Ama sevmezse bırakıyor hemen :)

Bambino son bir haftadır inatlaşma, söylenenin aksini söyleme ve uygulama konularında pratik yapıyor. Ben kendi haline bırakıyorum. İnatlaşmak durumu daha da kötüleştiriyor çünkü. Altını değiştirmeyi hiç istemiyor mesela. Ara ara soruyorum ama istemezse hiç zorlamıyorum. Kojo biraz sabırsız bu konuda. Ama Bambino kendi istemediği sürece birşey yapamıyoruz sonuçta.

Haftasonu büyük anneanneyi ziyarete gittik. Sabah gidip akşam dönecektik ama bizimki kalabalığı görünce bırakmak istemedi kimseyi. En çok da küçük teyzemin kızını :) Mecburen kaldık.

Bambino normalde yeşillik yemez salatalarda. Sevmiyor. Sadece domatesini, salatalığını ve havucunu yiyor varsa. yoksa dokunmuyor. Büyük teyzesi sofraya ekşimen otu koymuş. Bambinoya tadınabakması için verdim bir tane. Öyle sevdi ki, masadaki bütün ekşimenleri yedi :) Demek ki ekşi tatlar arıyormuş yavrum. Bundan sonra ekşimen bulundurmak gerekiyor devamlı evde :)

23 Şubat 2013 günü: Bambino ilk kez bize şarkı söyledi. Şimdiye kadar hiç söylememişti. Sabah uyandık, yatakyayız. Başladı "Dabidu tiki tiki tik yuk" demeye. Sonra da "Anne, baba ben size şarkı söyledim" dedi. Kendi yazdığı birkaç şarkıyı seslendirdi o sabah :)) Biz kojoyla mest olduk tabi :)

- Anne ben o kadar doydum ki, şiştim.
5 saniye sonra
-Anne, patates veeeeeer
:)

-Ben pipetleri çok seviyom. Bütün pipetler benim olsun. (Bardağında 3 tane pipet var, daha da istiyor)



Kefir Nasıl Yapılır?

$
0
0


Geçenlerde İzmir'e yaptığım kaçamaktan burada bahsetmiştim. Canım arkadaşım bana iki kavanoz kefir vererek günün sürprizini yaptı. Ben de ne zamandır yapmak istediğim birşeye başlamış oldum: Kefir yapmak ve kefir yetiştirmek. Tabi bu işe başlamadan önce biraz araştırma yaptım. Nasıl kefir yapılacağını benim gibi bilmeyenler için burada yayınlıyorum. Kefir yapmaya ara verebilir, kefir tanelerini dondurabilir ya da taneleri daha sonra canlandırmak üzere kurutabilirsiniz. Ayrıca ev yoğurdunuzu kefirle yapabilir, hatta kefir peyniri yaparak değişik bir tat deneyebilirsiniz.
Doğal kozmetiğe meraklı olanlar için de kefirden makyaj temizleyici ve cilt kremi yapımı tarifleri de aşağıda :)

Kefir Yapmak İçin Gerekli malzemeler:
Cam kavanoz
Plastik süzgeç
Süt
Kefir mayası

Cam kavanoz:Yapmak istediğiniz miktara göre 1 litre ile 8 litrelik kavanoz olabilir.
Plastik süzgeç: Herhangi bir yerden temin edebilirsiz, metal kullanmayın.
Süt: Hemen her sütten yapılabilir.Pastorize,UHT,Paket süt,süt tozundan yapılan süt.En iyisi ve faydalısı taze ve katkısız süt ile yapılandır.
Kefir mayası: Satılan bazı yerler var fakat bulamazsanız benimkiler biraz büyüyünce ücretsiz vereceğim.

Nasıl yapılır?
Sütün ısısı 5 c ile 35 c arasında olabilir. İdeali 25 c civarı Mayalar ile sütün ısısı birbirine yakın olsun. (Ben buzdolabından çıkarıp oda sıcaklığına gelene kadar bekliyorum, acelem varsa soğuk olarak kullannıyorum).
Kavanozun 3/4 üne kadar süt ile doldurun ve mayaları içine koyun.
Kavanozun agzını gevşek kapatın veya bir bez ile kapatın.
Oda sıcaklıgında mayalanmaya bırakın.(4 c ile 30 derece arası olabilir)
Mayalanma süresi: Sütün kalitesine,süt maya oranına,mayaların aktivitesine ve ortam sıcaklığına bağlı olarak 12 saat ile 48 saat arasıdır.
Mayalama süresi artıkça kefirin tadı ekşi olur.Tatlı kefir kabızlığı, ekşi kefir ishali keser.
Mayalama işleminden sonra oluşan sıvıyı plastik bir süzgeçle süzün,süzgeçte kalan mayaları tekrar kavanoza koyun ve süt ile doldurun ve mayalanmaya bırakın.
Eger mayalama yapmıyacaksanız,bir süre ara verecekseniz kavanozu buzdolabına koyun bir hafta kadar kalabilir, bir hafta sonunda yeniden süzebilirsiniz.
Elizde kalan süzüntü kefirdir.Bunu taze olarak tüketebileceğiz gibi buz dolabında kapagı gevşek olarak 1 yıl kadar saklayabilirsiniz.Tadı hafif ekşir ama faydalarında azalma olmaz.
Mayalarınızı dondurmaz, 40 c ısının üstünde tutmaz, ezmez, kimyasal ve klorlu suya bırakmazasanız sizden uzun yaşarlar.
Kefir yaptıkça mayalarınızda artma olucaktır, süt maya oranını korumak için ya mayaları başka bir kaba alın ya da süt miktarını artırın.Fazla mayalarınızı isteyen diğer insanlarla verebileceğiniz gibi onları yiyebilirsinizde,aç karnına yemekten en az 1 saat önce yemeniz çok faydalıdır.
Kefir ilaç değildir ama faydalı bir besindir. Faydalarını Doktorlar, Gıda mühendisleri ve kullananlar bilirler.
**İngilizce bilenler kefir yapmak için şu bloga da bakabilirler: http://www.scdkat.com/2011/06/how-make-kefir/ Blog sahibi Kat, yukarıda anlatılandan farklı olarak kefiri mayaladıktan 12 saat sonra kefir tanelerini başka bir kaba alıyor ve kalan kefiri 12 saat kadar daha tezgahın üzerinde bekletiyor. Böylece daha yoğun bir kıvam elde ediyor.  
kefir

Kefir tanelerini dondurmak:
Kefir taneleri hazır su ile yıkanarak temiz bir beyaz havlu üstüne alınır. Nemini kaybeden tanelere süt tozu eklenerek dondurulur. Dondurma süresinin 2 ayı geçmesi halinde taneler zarar görebilir.
Dondurulan tanelerin yeniden aktif hale gelmesi –uyanması- için, donmuş haldeki taneler bir bardak soğuk suda birkaç dakika bekletilir. Buzu çözülen taneler süzgeçe alınarak soğuk suyun altına tutulur.
Buzdan tamamen kurtulan taneler yarım bardak süte 2 yemek kaşığı olacak şekilde sütle karıştırılır.
Her 24 saatte bir süzülen kefir tanelerinin pıhtılaşıp pıhtılaşmadığı kontrol edilir.
Mayalanmanın normal seyrinde olduğu gözlendiği an, tanelere normalde olması gerektiği kadar süt eklenerek mayalamaya devam edilir.
Dondurulmuş tanelerin tekrar çalışır hale getirilmeleri sürecinde özellikle ortam sıcaklığı önemli bir etkiye sahip olacaktır. İdeal mayalanma sıcaklığında (20-24°C) bekletilen taneler daha çabuk eski haline dönecektir.

Kefir tanelerini kurutmak:
Kefir taneleri kurutularak 12 ila 18 ay süresince saklanabilir.
Kurutma işlemi için öncelikle kefir taneleri hazır su ile yıkanır ve temiz bir havlu üstüne serilerek kurutulur. İyi havalandırılan bir yerde sıkılaşıp sarılaşıncaya kadar kurutulan taneler sıcaklık, nem ve tane büyüklüğüne bağlı olarak 2 ila 5 gün arasında tamamen kurumuş hale gelecektir.
Kurutulan taneler, hava sızdırmaz kavanoz veya fermuarlı saklama poşeti içine alınarak serin bir yerde –tercihen buzdolabında, dondurucuda değil- saklanır. Ayrıca kurutulan tanelere süt tozu eklenmesi suretiyle 6 yıla kadar saklanabildiği söylenmektedir.
Kurutulmuş tanelerin eski haline getirilmesi için, kavanoza süt eklenerek oda sıcaklığında mayalanması beklenir.
24 saat sonunda süzülen kefir taneleri kontrol edilerek mayalanmaya başlayıp başlamadığı anlaşılır. Süzme işlemi ardından oluşan kefir içilmez. Kurutulan tanelerin uyanması 4 gün ila 1-1,5 hafta kadar sürebilir.
Temiz, açık renkli ve ekşimsi kefir kokusunu almaya başladığınız zaman artık kefirin uykudan uyandığını ve normal şekilde kullanabileceğinizi anlarsınız.

Tavsiyeler:
Kefir taneleri yenebilir, özellikle sabah uyanınca mide boşken veya öğünden yarım saat önce tüketilmesi daha faydalı olacaktır.
Vücuda dost milyarlarca mikrop ve maya içermektedir, bu anlamda kefir taneleri probiyotik haplar olarak düşünülebilir.
Kefir taneleri ve kefir sevdiğiniz taze meyveler, taze meyve suyu veya bal ile karıştırılarak blendırdan geçirilip içilebilir.
Kefir taneleri salatalara karıştırılabilir.
Kefir taneleri kıvam arttırıcı olarak da kullanılabilir. (ör: çorbalar)
Birçok tarifte yumurtanın yerini alabilir. (ör: dondurma yapımı)
Kefir tanelerini yoğurt mayalarken de kullanabilirsiniz.

Tarifler:
Kefir buz kalıpları
İçindekiler:
1 bardak tatlı kefir (uzun süre mayalanmamış olmalı yoksa tadı ekşi olacaktır)
Yarım bardak sevdiğiniz meyve suyu, veya 1 küçük muz
1 yemek kaşığı bal (yerine meyve kurusu da konabilir)
1-2 çay kaşığı taze kefir tanesi
½ çay kaşığı doğal vanilya özü
Yapılışı:
Tüm içeriği karıştırın ve blendırdan geçirin. Karışımı buz tepsisi veya buz kalıplarına boşaltarak dondurun.

Ev yoğurdu hazırlarken kefir tanelerinin kullanımı (Kefir Yoğurdu)
İçindekiler:
1-2 yemek kaşığı kefir tanesi (1/3 bardak hazır su içinde blendırdan geçirilmiş)
1 litre taze süt
3 yemek kaşığı süt tozu (İsteğe bağlıdır. Yoğurdun daha yoğun olması için kullanılır)
2 yemek kaşığı hazır veya ev yoğurdu.
Yapılışı:
Doğranmış kefir taneleri ve 1/3 bardak su karışımını 5 dakika kadar karıştırarak kaynatın. Sonuçta kıvamlı bir jel elde edilecektir. Ayrı bir kapta süt ile süt tozu karışıtırılır, kaynayıncaya kadar karıştırılır ve ateşten alınarak soğumaya bırakılır.
37 ila 45°C arası sıcaklıktaki süte ılık durumdaki kefir jeli ve taze yoğurt eklenerek iyice karıştırılır. Karışım içinde sıcak su gezdirilerek ısıtılmış cam kavanoza boşaltılarak kavanozun ağzı kapatılır.
37 ila 45°C’lik ortamda 8-12 saat arası mayalanmaya bırakılır. Bu ideal ortam sıcaklığına ulaşmak için elektrikli battaniye de kullanılabilir.

Kefir Peyniri
İçindekiler (yaklaşık 350 gram için)
1 litre kefir
Sık dokunmuş tülbent veya türevi bir pamuklu dokumadan torba
İp
1 litrelik bir tencere (peynir atı suyunu biriktirmek için)
2 adet güneşte kurutulmuş domates
2 yemek kaşığı susam
Yarım çay kaşığı rafine edilmemiş deniz tuzu
Sarımsak
3 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
Yarım yemek kaşığı kuru veya taze zencefil kökü
1 yemek kaşığı soya sosu
Yarım çay kaşığı toz biber
Hazırlanışı:
Koyu kefir (tercihen süzüldükten sonra 2-3 gün dolapta bekletilmiş) daha önceden nemlendirilmiş ve geniş bir kap içine yayılmış tülbent (kalın pamuklu dokuma) üzerine dökülür. Pamuklu bez –özellikle evlerde süzme yoğurt hazırlamak için kullanılan torbalar bu iş için idealdir.
Daha sonra ağzı bağlanarak asılır. Altına yerleştirilen kapta da kefirden damalayacak olan peynir altı suyu birikmeye başlayacaktır. (Bu sıvı kesinlikle bir artık olarak görülmemelidir. Özellikle cilt için çok faydalı olan ve avrupada hammadde olarak kullanılan bu yarı-mamül ya içilmeli ya yemek veya pasta tarifleri içinde değerlendirilmeli veya yatmadan önce yüze sürülerek sabah yüz yıkanmalıdır. Ciltteki fark kısa sürede anlaşılacaktır.)
24 saat sonunda torba açılır ve süzme yoğurt kıvamını almış olan kefir bir kaba alınır. Bu haliyle sofralarda krem peynir olarak kullanılabileceği gibi cheescake olarak anılan peynirli pastanın hazırlanmasında da kullanılabilir.
2. aşamada; deniz tuzu ile kavrulmuş susam taneleri, küçük küpler halinde doğranmış kuru domatesler ve diğer malzeme süzme kefir ile karıştırılır. Birkaç gün dolapta bekletilecek bu karışım, içerdiği çeşni sayesinde daha fazla tad kazanacaktır. Ürünün daha uzun süre bekletilmesi halinde -1 ay kadar- sertleşerek peynir kıvamını alacaktır. Bu ürünü kahvaltılık olarak kullanabilir, yemek tariflerinizde –börek, pizza, pasta- yer verebilir, özellikle makarna için sos olarak değerlendirebilirsiniz.

Kefirden Lor Peyniri
İçindekiler:
2-4 litre süt
1-2 bardak kefir (süzüldükten sonra 2 gün dolapta bekletilmiş kıvamlı ve ekşi)
Hazırlanışı:
Süt 60° C de ısıtılır. Ağır ağır karıştırılan süte kefir yavaş yavaş dökülür. Karıştırma işinin özellikle ağır yapılması önem taşır. Ağır ağır süren karıştırma işlemi esnasında taneler kesilmiş sütten ayrılmaya başlayacak ve yüzeye yükselecektir. Artık kesilen sütün suyu açık renkli olmaya başlayacaktır. Eğer hala süt gibi görünüyorsa ya sıcaklık arttırılmalı ya da biraz daha kefir eklenerek karıştırmaya devam edilmelidir. Kesilen süt suyu açık bir renge kavuşunca işleme son verilir ve 2 dakika kadar beklenir. Ardından kesilen süt içindeki taneler delikli bir spatula yardımıyla bir tülbent üzerine serilerek suyu alınır. Yaklaşık 1 saat sonunda iyice kuruyan taneler artık yemeye hazırdır.
 İstenirse, süte kefir eklemeden önce 4 bardak süte 1-2 çay kaşığı olacak ölüde tuz eklenebilir. Ayrıca işlem sonunda arta kalan kesilmiş sütün suyu da ılık hale geince kefirle karıştırılarak mayalanabilir.

Kefirle Sağlıklı Ekmek
İçindekiler:
• 225g kayısı kurusu
• 3- 4 adet büyük ve olgun muz
• 225g çekirdeksiz kuru üzüm
• 170g iri doğranmış ceviz
• 1kg kahverengi ekmeklik unu
• 250g beyaz ekmeklik un
• 4 yemek kaşığı eritilmiş tereyağı veya margarin
• 4 yemek kaşığı bal
• 1 çay kaşığı deniz tuzu
• 3 çay kaşığı sodyum karbonat
• 600ml kefir
Hazırlanışı:
Kayısı, çok az su eklenerek pişirilmeye başlanır. Kayısı tanelerindeki su iyice çekilince tavadaki su ayrılır ve tavasaki kayısıya üzüm ve ceviz eklenir ve bir kenara alınır. Ayrılan su içinde muzlar püre halinde getirilir.
Büyük bir kapta tuz karbonat ve un-beyaz ve kahverengi- karıştırılır. Ardından karışıma bal, tereyağı, muz püresi, kayısı/üzüm/ceviz eklenerek hamur çabuk bir şekilde yoğrulur. Yoğurma esnasında hamura yavaş bir biçimde kefir eklenir. Ardından hamur önceden yağlanmış üç pişirme kabına eşit olarak dağıtılır ve 200º C’deki fırında 30 dakika pişirilir. Ardından 150º C’de 20 dakikda daha pişirilir. Oda sıcaklığında soğumaya bekletilen ekmekler yenmeye hazırdır.

Cilt temizleme kremi
16 yemek kaşığı kefir
İki buçuk yemek kaşığı kurutulmuş yonca
İki buçuk yemek kaşığı eritilmiş bal
2 yemek kaşığı kuru yonca 1 bardak kaynamış suya konur ve beş dakika demlenmesi için beklenir. Yaprakları suyundan alınan yonca demine bal eklenir ve karışımın oda sıcaklığına gelmesi beklenir. Sıcaklığını yitirmiş karışıma kefir eklenir ve dakikalarca çırpılır. Karışım tüm cilt tiplerinin temizlenmesine uygun olup buzdolabında saklanmalıdır.

Makyaj temizleyicisi
2 yemek kaşığı kefir
1 çay kaşığı badem yağı
Malzemeler karıştırılır ve iyice çalkalanır. Tüm ciltlerin temizliğine uygundur.

Kuru ciltler için maske
2 yemek kaşığı kefir
1 yemek kaşığı bal
1 çay kaşığı şeftali yağı
1 olgun muz
1 yumurta sarısı
Tüm malzeme karıştırılarak blendırdan geçirilir. Yumuşak ve kremsi bir hale gelince kullanılabilir.

Kaynak:kefirtaneleri grubu ve agaclar.net. Fotolar buradan ve buradan

Yolculuk Vakti

$
0
0
Aylar öncesinden biletlerini aldığım kısa gezimize çıkıyoruz yarın.
Hedef: Londra, ikinci evimiz bir nevi :)
Hava çok soğukmuş, en kalın giysilerimizi götürüyoruz.
Bir de boğaz ağrısı ve burun akıntımız bizimle geliyor :(
Umarım daha fazla kötüleşmeden gider geliriz.

Bambinoya iyi gelecek biliyorum.
Dünden beri küçük ergen halleri üzerinde.
Duygu dalgalanmaları öyle sık ve yoğun ki.
Kendinde birşeylerin yanlış gittiğinin farkında ama anlamlandıramıyor.
Neden böyle davrandığını o da bilmiyor.
Farkındayım.
Bütün gücüyle varlığını belli etmeye çalışıyor.
"Ben de buradayım" diyor.
Anlıyorum.
Sabır taşı olmaya çalışıyorum.
Bazen olamıyorum. Ara sıra patlıyorum.
Geçici olduğunu kendime ve kojoya söylüyorum.
Umarım iyi gelir bu değişiklik ona.
Umarım.

Yolculuk Kısmı Üzerine

$
0
0
 
Gittik geldik bile, kuş misali.
Bir evden diğerine gider gibi gittik geldik.
Ama yolculuk kısmı çok yordu bizi.
Bambino olmasaydı bile çok yorulurduk eminim.
Bu sefer sevmedim bir yerden bir yere gidişi.
Uçak yolculuğu zor geldi bana.
Bunda uçağı sevmeyen kojonun da payı var elbet :)
Bir günde iki uçak yolculuğu fazla geldi bu defa.

Sabahın bir vakti evden çık, havaalanına git.
Arabayı park et.
Başka bir servise bin.
Elinde iki valiz, bir çocuk, birkaç tane de son dakika eklenen ıvır zıvırla birlikte.
Servis seni havaalanına getirsin (Bu hizmet Ankara'da var, diğer yerlerde direkt arabadan inip havaalanına giriliyor).
Tüm eşyalarla birlikte güvenlikten geç.
Valizleri vermek için check-in sırasına gir.
Sıra sana gelince evrakları göster, valizleri ver, kısmi bir rahatlama yaşa.
Sonra tekrar güvenlikten geç, saatin, kemerin, ıvır zıvırın, hatta ayakkabılarına kadar çıkart.
X-ışınlarından geçen her eşyanı 10 saniye sonra tekrar toparla. Üstünü giyin tekrar.
Çocuğu unutma :)
Hangi salona gitmen gerektiğini bul.
Vakit geldiyse salona git.
Vakit varsa etrafta dolaş, belki bir kahve iç.
Ya da çocukla birlikte yürüyen merdivene bin, in, bin, in, işin ne :)
Sonra salonda tüm yolcular toplaşsın. Kapılar açılınca uzun bir kuyruk oluşsun.
Kuyruğa gir.
Biletini pasaportunu hazır et, tekrar kontrolden geçeceksin.
Bu arada çocuğun isteklerine hazır ol.
Susar, acıkır, uykusu gelir, m.eme ister, dolaşmak ister, önde geçmek ister, ağlar, mızmızlanır.
İdare edeceksin artık :)
Sonra uçağa bin.
Koltuğunu bul.
El bagajını baş üstü dolaplardan boş olanına tık.
Kalan eşyalarını ayak altına yerleştir.
Yerine otur.
Kemerini bağla.
Çocuğun kemerini bağla.
Çocuğun kalkış ve iniş sırasında yerinden kalmasını engelle.
Neyse.
Herkesin binmesini, yerine oturmasını bekle.
Sonra hosteslerin anonslarını dinle, güvenlik önlemlerini izle.
Uçakta yerine oturduktan sonra hemen havalanmayı asla bekleme.
Uçak saatinde kalkabilir, 10 ya da 30 dk sonra da kalkabilir.
Kalkar gibi yapıp havaalanı pistinde tur atabilir (İstanbul'da çok oluyor).
Daha kalkmadan sıkılan çocuğu oyala.
Bu kural hep aynı gerçi, çocuğu oyala :)
Senin uçağına sıra gelince sevin :)
Sıkı tutun, kalkıyorsun.
Kulakların tıkanabilir.
Çocuğu uyarmayı unutma.
Uçak kalkınca biraz rahatla.
Şansın varsa çocuk uyur birazdan.
Tabi sen de hemen uyursun :)
Ama kısacık bir uçuş ise uyuma, çocuğu da uyutma :)
Ankara-İstanbul arası 50 dakika.
Zaten uçak havalandıktan sonra hemen yiyecek içecek servisi başlar.
5-10 dakika içinde de uçak alçalmaya geçer.
Hostesler bu defa apar topar boşları almak için dolaşmaya başlarlar.
Ne yediğini, nasıl yediğini anlamazsın bile.
Koştur koştur bir uçuştur bu uçuş.
Birazdan pilotun kısa anonsunu duyarsın.
Tekrar herkes yerlerine oturur, kemerlerini bağlar.
Sorunsuz bir iniş için dua edersin.
Çocuğu tekrar koltuğuna oturtup kemer bağlarsın (Eğer yerinden kalktıysa. Bambino bazen yol boyu hiç kımıldamıyor, öyle dışarıyı izliyor)
Uçak inince yine rahatlarsın.
Birinci kısım geçti sayılır.
Ama aslında herşey tekrar başlıyordur :))

Uçaktan pılını pırtını alıp inersin.
Valizlerini almak için önündeki sürüyü takip edersin.
Bagaj alım yerinde bozuk para verip tekerlekli arabalardan edinirsin.
Yürüyen bantta valizini tanıyıp insanları yararak valizlerini kahramanca kapar arabaya koyarsın.
Çocuğa valiz çarpmasın diye ikaz edersin :) Hem çocuğu hem başkalarını.
Valizler tamamsa diğer uçuşa yetişmek için havaalanında koşturmaya başlarsın.
Ama aradaki süre uzunsa yayıla yayıla gidersin.
İkinci uçuş için valizleri vermek üzere kontuara gidersin.
Kontuar bagaj alımına başladıysa valizleri verip kurtulursun.
yok başlamadıysa bir süre daha valizlerle dolanırsın havaalanı içinde.
Acıktıysan yemek yersin.
Çocuğun altını değiştirirsin.
Onun iyi vakit geçirmesi herşeyden önemli tabi.
Onunla daimi olarak oyunlar oynarsın.
Üstünü başını giymek istemezse üstelemezsin, sadece elinde taşıdığın eşya sayısı bir anda iki katına çıkıverir, o kadar :)
Yemek yemek istemezse onları da çantaya atarsın.
Neyse, valizleri verince biraz rahatlarsın.
Ama o da ne?
Uçakta rötar vardır, umduğundan daha uzun sürecektir gidiş.
Yapacak birşey yok.

Gidiş vakti geldiğinde tekrar üstünü başını çıakrıp güvenlik kontrolünden geçersin.
Tekrar giyinip toparlanırsın.
Gümrüksüz alışveriş yapmak istersen (dönüşte zaman yoksa) yaparsın, en azından fiyatlara göz gezdirirsin.
Sonra doğruca salona gidersin.
Yine beklersin, kuyruğa girersin, bilet- pasaport kontrolü sonrası uçağa binersin, bagajlarını yerleştirip koltuğuna oturup beklemeye başlarsın.
Uçak bir zaman sonra kalkar.
Çocuk hemen uyur.
Sen de öyle :)
Uyanınca birşeyler atıştırırsın.
Dışarıya, sağa sola bakarsın.
Kalkıp biraz yürürsün, kan dolaşımın hızlansın diye.
İniş vaktine doğru sen de sıkılırsın, çocuk da sıkılır iyice.
Yine de dağılmak yok, hayali oyunlar uydurursun çocuğun seviyesine göre.
Kitap okursun, hikaye anlatırsın, şarkı söylersin, öndekiyle sohbet edersin.
Çocuk ağlamasın yeter ki :)

Ve sonra iniş vakti gelir.
Koltuğuna tekrar oturup kemerini bağlarsın.
Çocuğunkini de bağlarsın.
Dua edersin yine.
Uçak inince yine eşyalarını toplayıp sürüyü takip edersin.
Valizlerine kavuşunca geçici konaklama yerine nasıl gideceğine odaklanırsın.
Metro mu, tren mi, taksi mi, araba mı her ne ise oraya yönelirsin.
Geçici konaklama yerine varıp odana kavuşunca derin bir oh çekersin.
Gün bitmiştir.
Sen de bitiksindir :)
Yine de kararlıysan biraz dinlenip dışarı çıkarsın, çocuğu da alıp.
Yerse tabi :))

Yazarken bile yoruldum, ki bir çok ayrıntıyı atlayarak yazdım :)

Bir de aynısını 5 gün sonra tekrar yaşadığınızı düşünün.
Hem de daha çok yükle.
Gitmek istemeyen bir çocukla :)
Yorgun anne-babayla.

Bir dahakine bir günde 1 uçak yolculuğu olacak şekilde planlayacağım gezileri :)
Ya da direkt uçuş bulacağım (Nasıl oalcaksa o?) :P

Foto

Londra Vol. Bilmemkaç :)

$
0
0


Yolculuk kısmını geçtik.
Geldik mi Londra'ya, geldik. Tamaaam.
Londra'yı öyle benimsemişiz, evimiz gibi görmüşüz ki, blogda Londra'da nasıl gezilir, ne yapılır ne edilir ile ilgili fazla birşey yok.
İnsan kendi evini anlatamaz ya hani, onun gibi birşey işte :)
Gelip görmeniz lazım :)

Çocuklu ailelere özellikle Londra'yı tavsiye ediyorum.
Ulaşım derdi yok.
Her yere, ama her yere toplu taşıma ile dakik bir şekilde gidebiliyorsunuz.
Metrolar, tramvaylar, trenler, otobüsler devamlı çalışıyor.
Bir yere gitmek için birden fazla alternatif bulabiliyorsunuz.
Biz londra'da yaşarken arabanın eksikliğini hiç hissetmedik.
Sonraki gidişlerimizde de öyle.
Bir de her yerden bilgi akıyor.
İnternetten, yoldaki levhalardan, istasyonlardaki daimi anonslardan her daim ne olup bittiğini öğrenip kararınızı değiştirebiliyorsunuz.
Görevliler -Avrupa'dakinin aksine- gecegeç saatlere kadar görev başındalar.
Herkes size yardım etmek için çalışıyor. Onların işleri de bu ve işlerini hakkını vererek yapıyorlar. Bunu çok seviyorum!

Pusetle her yere gidip çıkabilirsiniz, kaldırımlar alçak, ayrıca karşıdan karşıya geçerken yol ile sıfır hizaya geliyor.
Yaya geçitlerinde yaya önceliği var ve pusetliye herkes yardım ediyor.
Hangi metrolarda asansöz olduğu işaretlenmiş broşürlerde. Asansör olmayan yerlerde de mutlaka birileri size yardım ediyor.
Bilinenin aksine İngilizler oldukça sıcak ve yardımsever insanlar.

Londra'da her daim her kafadan insana göre yapacak birşeyler var.
Hele çocuklu aileler için tam bir cennet.
Hava güzelse parklar bahçeler birinci tercih tabi ki :)
Gerçi İngilizler her daim parkta vakit geçirmeyi seviyorlar.
Biz oradayken hava soğuk olmasına rağmen kalın giyinmiş çocuklar yağmur altında top oynuyorlardı.
Çocuk bahçeleri de hep doluydu.
Bir Türklerin "Aman hasta olur, sırtına yel girer, terlerse üşütür hasta olur" gibi dertleri İngilizlerde HİÇ YOK!
Öyle alışmışlar, çocuklarını da öyle alıştırıyorlar.
Ve eminim ki hasta olma oranları çok çok az :)
Biz kendimizi fena kısıtlıyoruz bu konularda.
Nasıl bir genetik kodsa bu, nesilden nesile geçerek varlığını sürdürüyor :)
Hava sıfır dereceydi ve sokakta şortla gezen, incecik montun altına babet giyip çıkan, çorapsız dolaşan bir sürü insan gördük.
Bir yerde hata var ama nerede? :PP

Neyse, ne diyordum?
Çocuklu ailelere göre öyle güzel aktiviteler var ki.
Hem de çocuklar eğlensin de büyükler kös kös bakınsın değil, ailedeki herkesin eğlenebileceği türden aktiviteler bunlar :)
Biz Bambinoyu nereye götürdüysek kojoyla ikimiz çok daha fazla eğlendik ondan :)
Bambinoyu değil, bizi çıkartmak çok zor oldu mekandan :)) 

Dünyada çok fazla yerdeolmayan bir durum var UK'de:
Müzeler çoğunlukla bedava.
Ve bildiğiniz statik yerler değil müzeler.
Yaşayan, her daim aktiviteler yapılan, sosyalleşilen, kültürleri birbirine kaynaştıran, eğlenceli ve interaktif mekanlar UK müzeleri.

Müzenin girişinde bağış yapabiliyorsunuz içinizden gelirse. Ama kimse sizi buna zorlamıyor.
Yine girişte o gün müzede hangi saatte hangi aktivite nerede yapılacak, bunları anlatan bir bilgi ekranı oluyor. Eğer akıllı telefonunuz varsa uygulama bile indirebiliyorsunuz.

Müzelerin her biri en az 5-6 katlı kocaman yerler. Gez gez bitmiyor. Biz Bambinoyla bir günde 1,5 kat ancak gezebildik. Bambino olmasaydı bile maksimum 3 kat gezebilirdik, eminim.

Herkese hitap eden müzeler var. Bilim, doğa, hayvanlar, eski çağlardaki yaşam, Londra ve Dünya tarihi, modern sanatlar, Dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen sanat eserleri, portreler, oyuncaklar, vampirler, mumyalar, zindanlar, denizcilik, gökyüzü, uzay ilk aklıma gelen müzeler.

Biz bu gidişimizde Bambino ve bizim en sevdiğimiz müze olan Science Museum'a gittik. Google Labs'in organize ettiği interaktif bir sergiyi gezdik hep birlikte. Sonra Bambino küçükler için ayrılmış bir alanda önlük takarak saatlerce suyla oynadı. Sonrasında dev köpüklerle yapılan bir etkinliğe katıldı. Uyku molasının ardından buhar makinesi ile devam etti. Sabah 10'da gittik ve akşam 6'da mekandan çıktık. Ve çok eğlendik :) Biz çıkarken müzedeki hamamböceği turu başlamıştı, o da çok eğlenceli görünüyordu. Hamamböceği kostümü giyen insanlara özel bir müze turu yaptırılıyordu ve herkes kahkahalarla izledi :)

Londra'daki diğer günlerimiz oldukça sakin geçti. Üç gün boyunca arkadaşlarla buluşup hasret giderdik. Evin Delisi'nin güzel evine konuk olduk. Buradan kendisine sesleniyorum: O güzel evi herkesle paylaşmalısın ;)

Londra'yı evim gibi benimsemem sadece orada bir süre yaşadığım için değil, orada yakın dostlarım, arkadaşlarım olduğu için. Onların kendimi evimde hissetmemdeki rolleri çok büyük. İyi ki varlar! Hele onların güzel haberlerini alınca çok çok mutlu oluyorum. Hep iyi olsunlar, hep güzel haberler alsınlar ve versinler :)

Bambino hepsinin ismini biliyor. Hepsini gördüğüne çok seviniyor. Çocuklarla vakit geçirmek onu mutlu ediyor. Biz büyükler de onları birarada görünce çok duygulanıyoruz, birlikte büyüsünler diye hayaller kuruyoruz. Şahsen benim için çok güzel anılar oluşuyor, eminim Bambino için de öyledir. Orada kısacık anlarda çekilen fotoğraf ve videoları Bambino aylarca bıkmadan izliyor, ilk günkü gibi gülümseyerek ve mutlulukla. Onu öyle görmek mest ediyor bizi.

Hayat ne getirir bilinmez ama umarım dostluklarımız, arkadaşlıklarımız baki olur.

Londra'da çocukla yapılabilecekleri anlatıyordum, nereye geldim :))

Geçenlerde kojonun gelecek ay Londra'ya gidecek bir arkadaşına 5 günlük Londra programı yaptım. Nereye gitsinler, ne alsınlar, nereden alışveriş yapsınlar, ne yesinler diye detaylı bir program. İnanamamışlar benim yaptığıma :) "Hangi internet sitesinden aldı söylesin" demişler :) Hatta tripadvisor dan aldığımı düşünmüşler :)

Demem o ki, belki blogda Londra'yı yeterince anlatamıyorum, kişisel detaylar bir anda öne çıkıveriyor :) Ama Londra'ya gitmeyi düşünürseniz size her konuda yardımcı olabilirim, hem de zevkle :)

Kutup Ayısı

$
0
0
Kojoyla Bambino kargo parası ödemeye giderler.
Oradaki teyzeler ve amcalar Bambinoyu çok severler.
Eşantiyon bir kutup ayısı verirler bizimkine.
Bambino o akşamı kutup ayısıyla geçirir.
Tişörtünü çıkarır, giydirmeye çalışır tekrar.
Giydirir "Anne ters oldu bu" der, tekrar çıkarır.
Düz giydirmeye çalışır, beceremeyince anneyi yardıma çağırır.

Yatarken yanına yatırır onu da, üstünü de örter.

Sabah da erkenden kalkar.
"Günaydın kutup ayısı" der :)
Anne ile baba hala derin uykudadır.
Bambino alır eline kutup ayısını, başlar anlatmaya:
"Kutup ayısı, gündüz oldu. Güneş geldi. Karanlık gitti."
"Günaydıııııın kutup ayısı"
"Senin karnın aç kutup ayısı"
"Sen yüzmeyi çok seviyorsun kutup ayısı"
"Seni suya bırakıcam, orada yüzebilirsin."
Yatağın yanındaki boşluk su olur, kutup ayısı suda yüzdürülür.
"Anne, kutup ayısı YÜZÜYÜR" :)
"Kutup ayısı balık tutuyor anne"
"Balık tuttuktan sonra balığını yedi ve yüzmeye devam etti"

Arada alır eline öper kutup ayısını.

Bunlar benim hatırladıklarım, uykulu haldeyken daha ne hikayeler anlattı, neler oynadı bilemiyorum :)

Bıcır bıcır bıcır Bambino :))

Deprem Gerçeği

$
0
0
Posta kutuma gelen bu iletiyi önemli bulduğum için paylaşıyorum:

Bir anne olarak deprem gerçeğini görmezden gelme seçeneğim var mı?

Bugün bir haber sitesinde, son bir aydır Türkiye’de büyüklüğü 4’ün üzerinde 15 deprem meydana geldiğini okudum ve siz bu yazıyı okurken muhtemelen bu sayı arttı.Bir birey olarak görmezden gelmeye devam mı ederdim bilinmez ancak bir anne olarak görmezden gelmemin imkansız olduğu konusunda beni anlayacağınızı biliyorum.

Ve elbette zihnimde şöyle sorular dönmeye başladı: Bir anne olarak depreme karşı nasıl hazırlık yapabilirim? Anne olarak hem çocuğumun hem de çocuğum için kendimin ve eşimin hayatta kalmasını sağlamam gerek, o halde ailemi ve kendimi nasıl koruyabilirim? Ya deprem olduğunda çocuğum yanımda olmazsa? Kendini korumayı ona nasıl öğretebilirim? Depremle ilgili sorular sorduğunda ona ne yanıt verebilirim? Acaba okulunda depremle ilgili eğitim veriliyor mu?

Bu soruların yanıtlarını bilmiyor oluşumuz problemin ta kendisi!

Eminim şu anda sizlerin de aklına pek çok soru geliyordur. Soru sordurabildiysem ne mutlu bana! Problemi çözmenin tek yolu, hem kendimizi hem de çocuğumuzu deprem hakkında bilgilendirmek ve bu soruların yanıtlarını biliyor hale gelmek.

Bunun için bilgilendirici içerikler yayımlayan ve ücretsiz eğitim alabileceğiniz pek çok sivil toplum kuruluşu var. Bilgi her zamanki gibi klavyenizin ucunda. Siz en uygun ve en yakın kaynağı bulup bilgi ve eğitim için başvurabilirsiniz.

Çocuğunuz okuma yazma biliyorsa, AHDER Çocuk sayfası onun için keyifli bir kaynak olacaktır

Yalnız çocukları deprem hakkında bilgilendirmek noktasında, kendi keşfettiğim sade, güzel ve anlaşılır bir kaynakla sizleri tanıştırmak isterim: AHDER’in (Afete Hazırlık ve Deprem Eğitimi Derneği)  AHDER Çocuk adlı sayfası.

Bu sayfayı çocuğunuza göstermeden önce, kendiniz de okursanız bilgi eksikliğinizi büyük oranda gidermiş olacaksınız.

Kendi araştırmalarınızın ve keşiflerinizin sonuçlarını lütfen benimle paylaşın. Hep birlikte bilgilenelim!

Anne İşe Gitmeeeee

$
0
0
Dün bakıcımız yoktu.
Bambinoya öğleye kadar ben, öğleden sonra kojo baktı.
Haftasonunun ardından dün de yarım gün işe gitmeyince Bambino ile birbirimize epey alıştık.
İkiz gibi yaşar olduk.
Haliyle bu sabah ayrılması ikimiz için de zor oldu.
"Anne işe gitmeeeee" diye diye dolandı minnoş evde.

Zaten erken kalktı ben kalktım diye.
Saatlerin ileri alınmasından sonra yeni düzene tam alışamadı Bambino.
Gece aynı saatte yatıyor ama sabah daha geç kalkmak istiyor.
Dün ben işe gitmeyince hep birlikte 8'e kadar uyuduk.
Ama işe gittiğim sabahlar ben kaçta kalkarsam o da o saatte kalktığı için uykusunu alamamış oluyor Bambino.
Bu da ruh haline yansıyor tabi.
Daha bir bana bağlı oluyor.
Daha bir mızmız.
Bazen babasını görmeye tahammülü olmuyor.
Bu sabah da öyle oldu.
Kucağımdan inmedi uzun süre.
Başını omzuma koydu, mayıştı biraz.
Kucağımda biraz sallandım, gezindim, dolaştım evde.
Oturmamı istemedi.
Durup durup "Anne işe gitmeee" dedi.
Yalan söylemedim.
"Gitmesem ne iyi olurdu" dedim.
"Ama gitmem lazım, beni çağırıyorlar"
Ara ara aynı diyalogu tekrar yaşadık.
Sakindim, çok sakin.
"Ben de gitmek istemiyorum oğlum. Keşke başka türlü olabilse" diye geçiriyorum içimden. Yüksek sesle bağırıyorum içimde, fırtınalar kopup duruyor.

Bir ara babasıyla oyuna daldı bizimki.
Ben de bunu fırsat bilip gidip giyindim.
Bambino daldığı oyundan ayılınca benim odada olmadığımı fark etti ve beni oda oda arayarak yatak odasına kadar geldi.
Üzerimi giyinmiş olduğumu görünce ağlamaya başladı.
"Annee, pijamalarını giy giysilerinin üzerine"
Daha önce de benzer sahneler yaşanmıştı. Genelde "Anne, onları çıkar pijamalarını giy" derdi.
Bu defa pijamalarımı üzerine giymemi istemesini biraz daha kabullenmiş olduğuna işaret olarak algıladım.
Giydim pijamalarımı giysilerimin üzerine.
Bambino kucağıma gelmek istedi.
Onu kucağıma aldım.
Salona gittik.
"Bir kitap oku, bir de oyun oynayalım" dedi.
Her sabah işe gitmeden önce yaptığımız şey.
"Tamam" dedim.
Bir kitap aldım, okumaya başladık.
Renkleri anlatan sözcükler kitabı.
Mor renkte inciri gördü.
"Anne bizim incirimiz var mı?" dedi.
"Var oğlum" dedim. "İster misin?"
"İsterim" dedi.
"Şimdi mi istersin, kitap bittikten sonra mı?"
"Şimdi isterim" dedi.
Gittik mutfağa, kuru incirlerden bir tane verdim Bambinoya.
Geri salona döndük.
Kaldığımız yerden kitap okumaya devam ettik.
Kitap bitince Bambino "Anne, pijamalarını çıkart. Şimdi gidebilirsin. Güle güleeeeee" diyerek memnun bir ifade ile uğurladı beni.
Yavrummm, bir şekilde kabullendi işte.

Çıkarttım pijamalarımı.
Yine de dayanamadım, oyun oynamadan gönderiyordu beni evden. Geç kalmıştım çünkü.
"Ben şimdi martı oldum, kapıya kadar uçarak gideceğim" dedim.
Bir nevi oyunla çıktım evden.
Kapıdan çıkarken "Uçarak çıkıyorum" dedim yine.
"Anne, uçağa mı gidiyorsun?" dedi. Martı oyunu bitmişti onun için demek ki.

"Yok oğlum, dolmuşa gidiyorum" dedim. "Dolmuş beni işe götürecek"
"Anne, dolmuşla işe gideceksin" dedi.
"Evet" dedim, "Hoşçakal oğlum, seni seviyorum"
Kapı kapandı.
Ben çıktım evden.
Yüreğim orada kaldı.


Bambino 30 Aylık- Tam 2,5 Yaşında

$
0
0
Çok şükür bugünleri de gördük a dostlar.
Bambino büyüdü de 2,5 yaşını bile doldurdu.
Doğumu bile dün gibi geliyor bana, hey gidi!
O olmadan nasıl bir hayatımız varmış tam olarak hatırlamıyorum.
Hayat Bambinoyla daha eğlenceli, daha keyifli.
İyi ki varsın oğlum, iyi ki, iyi ki! :)

Artık minik bir adam var karşımızda.
Akşam eve gelince odadan koşa koşa gelip kollarıma atlayan, bir yerim acıdığında öpen, sabah ne giyeceğimi gösterip elime veren (kendi tarzını bana da yansıtmaya başladı, görenler çok beğeniyor, demek ki ben giyinmeyi bilmiyorumuşum! :P ), ne yemek istediğini söyleyen ve yemek yapmaya bayılan, babasıyla dışarıda bisikletine binmekten zevk alan minik bir adam oldu çıktı!

En sevdiği renkler mavi ve yeşil.
Makarna, ekmek ve pilav en sevdiği yiyecekler.
Ekşiye olan düşkünlüğü devam ediyor.
Tatlı ile arası çok iyi değil.
Ekşimen otuna, ekşi elmaya, ekşi kuru meyveye bayılıyor.
Gündüz emmeleri epey azaldı.
Bazen ihtiyacı olmadığı halde emmeye geldiğini anlıyorum.
O zaman "10'a kadar sayıp bırakacağız" diyorum.
İlk m.emeyi 3'e gelmeden bırakıveriyor :) İkincisinde 10'a kadar saymamı bekliyor :))
Gece hala emiyor.
Bazen uyandığında emmeden geri uyuduğu oluyor.
Bu da bir dönem, bu da gelip geçecek.
Hepsi güzel anılara dönüşecek.
O nedenle acelem yok.
Keyfini çıkarıyorum onu öpüp koklamanın.

Sayılara merak saldı son ay içinde Bambino.
10'a kadar sayıyor, bazen bir bakıyoruz 21'den başlayıp 29'a kadar sayıyor.
Karışık sayıyor.
Bunu da çözdü sayılır :)

Bir de yazıları merak etmeye başladı.
"Burada ne diyor?" diye soruyor yazıları gösterip.
Yakında "Bu hangi harf anne?" demeye başlayacak sanırım.
Onu da çözeceği günleri görürüz inşallah.

Evde hayali oyunlar oynamaya tam gaz devam ediyoruz.
"Anne ben şimdi Bambino olmadım da sen de Bambinonun annesi olmadın da ben Bambinonun annesi oldum sen de Bambino oldun" diyor nefes almadan bir çırpıda :))
Bambino oluyorum ben ve onun gibi konuşmaya, davranmaya başlıyorum.
O da ben oluyor ve benim gibi işe gidiyor, bulaşık yıkıyor, evi temizliyor.
Kojo gelip de bana benim gerçek adımla seslenince Bambino kızıyor hemen "O anne değil, o Bambino!" "Ben de Bambinonun annesiyim"
Bazen dede oluyor, bazen Ediz teyzesi, bazen de anneanne oluyor bizimki.
Oyunu kendi başlatıyor ve kendi sonlandırıyor.
"Ben şimdi Bambino oldum sen de anne oldun baba da baba oldu"
Bunu dediği an anlıyoruz ki bir ihtiyacı var: Yemek, m.eme ya da uyku :)

Süt ve yumurta alerjimiz geride kaldı çok şükür. Ancak fındık, fıstık gibi kabuklu yemiş alerjisi devam ediyor.

Yolculuklar Bambinoya çok şey katıyor.
Londra günlerinden beri oraları anıyoruz. Dostları, gezdiğimiz yerleri, uçak yolculuğunu.
Babasının telefonundan video izliyor o günlerde çekilen.
Günde 3 posta video izliyor diyebilirim.
TV ve bilgisayar olmadığı için buna izin veriyoruz.
Hem bize de mola oluyor bazen.

Bebek ziyaretlerinde bebeklere abilik yapıyor. Onların oyuncaklarıyla oynuyor, bebeklerle ilgileniyor ve evleri keşfediyor.
Kalabalık ortamda biz keyifliysek o da keyifli oluyor.
Sevildiği yeri yok iyi biliyor.
Her çocuk gibi :)

Bakıcımız ile devam ediyoruz. Ancak Bambinoyu haftada 3 gün 2 saatlik oyun grubuna göndermeyi istiyorum. Tabi bize yakın olması gerekiyor bu yerin. Bu konuda tecrübesi olan varsa ve paylaşırsa çok sevinirim.


Yağlı Saç İçin Doğal Öneri

$
0
0
 http://2.bp.blogspot.com/-DRJ4Yq7CYic/T0l_7SSexpI/AAAAAAAAA1g/T8qGnfxjGEM/s1600/victorian-hair-styles-4.jpg
Saçlarınız yağlandı ama yıkayacak durumda değilsiniz.
Sular gitti.
Banyo yapmak için erken kalkamadınız.
Çocuklardan bir türlü kurtaramadınız kendinizi.
Tembelliğiniz tuttu.
O zaman size bir öneri:
Mısır Nişastası.
Saçlarınızın diplerine mısır nişastası sürerseniz en azından 1 günü yağlı saç görüntüsü ile gezmekten kurtarabilirsiniz. Saç diplerine nişastayı sürün ve bir tarakla saçınızı tarayın. Saçlar kıvırcıksa parmak uçlarınızla nişastayı dağıtabilirsiniz.

Saç diplerinde beyaz bir görüntü oluşmaz mı diyenler için de önerim var:
Mısır Nisaştasına birazcık kakao ya da keçiboynuzu tozu karıştırın.
Böylece nişastayı fazla sürdüğünüzde beyazlıklar oluşmaz.

Evde mısır nişastası yok mu? O zaman onun yerine bebek pudrası kullanın :)

Unutmayın, doğal olan en güzelidir :)

Foto

Haftasonu

$
0
0


Haftasonu jet hızıyla geçti gitti.
Bari yazayım da anılar baki kalsın.
Cumartesi günü okul görüşmelerimizin ikincisine gittik sabahtan.
Evet, okul görüşmelerine başladık.
Ama acelemiz yok.
Daha çok fikir edinmek için gidiyoruz okullara.
Stres olmadan, geç kalmışlık hissi yaşamadan rahat rahat gidip bilgi alıyoruz.
Havayı kokluyoruz tabiri caizse.
Bana kalsa Bambino bir süre daha evde kalabilir.
3 yaşını geçince hemen kreşe başlasın diye bir kaygım yok.
Zaten havalar güzelleşti, günün yarısını her gün parklarda geçiriyor artık.
Bir sürü arkadaşı var orada. Hepsinin adını söylüyor akşamları.
Birlikte oynuyorlar, birlikte yemek yiyorlar.
Bana mutlular gibi geliyor.
Bir şikayeti olmadı Bambinonun şimdiye kadar :)
Hal böyle olunca kreş, okul, sosyalleşme, öğrenmede geri kalma gibi endişelerim hiç yok.
Bir tek tuvalet eğitimi konusunda akranlarıyla birarada olması iyi olabilir gibi geliyor.
Zira bizimkinin bezden ayrılmaya hiç niyeti yok.
Bunun da anneannesinin geçen seneki ısrarları nedeniyle ("Annen 18 aylıkken bezden çıkmıştı, sen de çık artık") bilinçli bir zıtlaşma olduğunu düşünüyorum.
O nedenle hiç üstelemiyorum.
Bir ara çıkarır herhalde :)

Neyse işte, geçen hafta ilk okul görüşmemize gittik.
Binada ilk gösterdikleri yer alt kattaki havuzları oldu.
Bambino oradan ayrılmak istemedi tabi ki :)
Oyun odasından çıkmak istemeyince görüşmeyi Bambinonun olduğu odada yaptık.
Başka odaya geçebilseydik galiba projektörle bir sunum izleyecektik.
Bina yeniydi; eğitimciler, görevliler, herkes güleryüzlüydü.
Ama sanki ruh yoktu ortamda.
Sevgi eksikti.
Bana öyle geldi.
Birkaç konuda da uyuşmadğımızı fark ettim.
Hiç yorum yapmadan Bambinonun "Anne memeeaaa" diye yanıma gelmesiyle ortamdan ayrıldık.
Dışarı çıkınca kojoya ne düşündüğünü sordum.
"Çok ticari bir yer, Bambinonun böyle bir yere gitmesini istemem" dedi.
Ben de aynı fikirde olduğumu söyledim.
O okulun dosyasını kapattık.

Ama böyle ziyaretler bizim gibi tecrübesiz bir aile için çok iyi oldu.
Bunu fark ettik.
Bambino gitse de gitmese de okullarla görüşmenin iyi olacağı konusunda hemfikir olduk kojoyla.
O nedenle bu haftasonu için de başka bir okulla görüşme ayarladı kojo.

Sabahtan gittik okula.
Sadece kreş ve anaokulu değil, ilkokul ortamını da görmeye çalıştık.
Bu defaki okul uzun yıllardır Ankara'da kurulu bir okuldu.
Bina nispeten eski ama bakımlı; çalışanlar, eğitimciler orta yaş insanlardan oluşan güleryüzlü insanlardı.
Samimi ve sıcak bir atmosferdi hissettiğimiz.
İçimiz ısındı.
Bilgi aldık, sorularımızı sorduk.
Soru sorduk dediğime de bakmayın, öyle profesyonelce hazırlanıp gitmediğimiz için elimizde liste falan yoktu.
Aklımıza gelenleri sorduk.
Bazı önceliklerimizi dile getirip görüş istedik.
Yoksa kim bilir ne ayrıntılar vardır konuşulmayan.
Binayı gezdik.
Bambino içimizde en çok eğlenen oldu tabi :)
Yeni oyuncaklar, kendisiyle ilgilenen arkadaşlar, yeni yüzler, ilgi... Mest oldu, mest :)
Beğendiklerimiz oldu, kojonun değil ama benim "Daha farklı olsa" dediklerim oldu.
Kojo okulu çok beğendi, "Tamam" desem Bambino yarın başlar oraya :)

Uyku vakti gelip de Bambino "Anne memeeaa" diyince çıktık okuldan.
Arabaya bindik.
Ama bizimkinin uykusu açıldı.
"Parka gidelim" dedi.
Gittik parka.
Seymenler Parkına.
Uzun bir süre parkta oynadı bizimki.
Sonra kuğulara bakmaya ikna oldu, indik İran Caddesinden aşağıya.
Kuğulu Parka vardık.
Kuğulara baktık, biraz soluklandık.
Sonra yemek yemeye gittik.

Bambino, yaşının özelliği olan "İstediğim şey hemen olmalı" düsturunu orada da gösterdi.
Siparişi verdikten 10 sn sonra "Anne, yemeklerimiz daha gelmedi" dedi :)
Dedim "Oğlum, amcalar mutfakta hazırlıyorlar şimdi yemeklerimizi. Hazır olunca getirecekler."
Neyseki birkaç dakika sonra ilk Bambinonun tabağı geldi.

Restoranda bir ilk yaşadık.
Bambino mama sandalyesinde yemek yerken uyku bastırdı, gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladı.
Ortam güzel, yeri rahat, karnı tok, çok dingin bir müzik de çalıyor.
Uyumak için bundan güzel an olamaz diye düşündü ve gözleri kapanıverdi.
2,5 yılda ilk defa oluyordu bu :)
Biz kojoyla mest olduk tabi :)
Bambinonun üstüne şal getirdiler, biz de elimizdekileri örttük üstüne.
Mama sandalyesini biraz yatay pozisyona getirdiler.
Bambino uyurken biz de kojoyla sohbet ettik, yemek yedik.
Dinlendik.

1 saat sonra uyandı bizimki.
Aslında daha uyurdu da ortamdaki diğer çocuklardan gelen ses uyandırdı onu.
Böylesi de iyi oldu çünkü Bambinonun doğduğunda yaşadığımız eve gitmemiz gerekiyordu.
Kombi bakımı için geleceklerdi ve orada olmamız gerekiyordu.
Arabaya kadar Bambinoyu sarıp sarmaladık, rüzgar çarpmasın diye.
Sonra da eve gittik.
Bambinoya ne kadar ne ifade ediyor bilemiyorum ama o doğduğunda yaşadığımız ev olduğu için bizim için özel anıları olan bir yer.
Bambino odaları gezdi, balkona çıktı.
İşimiz bitince ayrıldık evden.

Aslında bir arkadaşımızı görecektik, dışarıda vakit geçirelim demiştik ama bir yağmur başladı ki, planlar iptal oldu.
Biz de Bambinonun "Biraz dolaşalım Baba" isteği üzerine biraz dolaştık.
Sonra yine kendisinin "Baba şimdi anneanneye gidelim" talebine uyarak anneanneye gittik.
Anneanne evinde yemek, muhabbet, oyun, hepsi çok tatlı :)
Akşamı orada ettik.
Uyumak için evimize döndük.

Pazar günü plan evde hafif bir kahvaltı sonrası ODTÜ'de arkadaşlarla görüşme şeklindeydi.
Kahvaltıda yapmayı planladığım krepler fazla katı olunca hamura dönüşüp kurabiye oldu :)
Bambino da üzerlerine çatal ve eliyle şekil verdi.
Pişince de bir güzel yedik.
Hafif kahvaltımız onu da yap, bunu da çıkart, "Bir haftasonumuz var zaten aynı masada kahvaltı edebildiğimiz, dolaptakileri kim yiyecek yoksa?" diyerekten mükellef bir sofraya dönüşüverdi :)
Yemekten sonra kojo ile Bambino birlikte takılmaya karar verdiler ve bir anda ben evde yalnız kalıverdim.

Aslında istiyordum böyle bir yalnızlığı. Evde daha önceden başladığım dolaplarda bahar temizliği etkinliğim yarım kalmış, kütüphane ve vestiyere bir türlü sıra gelmemişti.
İşte o gün bugündü :)
İndirdim tüm dolapları.
Kitapları elden geçirdim.
Kutulardan çıkan anıları tazeledim.
Güzel zamanlara ait belgelere bakıp gülümsedim.
Kaldırılacakları kutulara doldurdum.
Verilecekleri ayırdım.
Kojoya sorulacakları ayrı bir köşeye koydum :)
Birkaç saat sonra işimi bitirdim.
Bir rahatlık, bir huzur geldi üstüme :)
Yazlık ayakkabıları çıkarttım.
Vestiyeri toparladım.

Bu işleri yaparken çamaşırları yıkayan makine durdu. Çamaşırları astım.
Baktım, neredeyse öğleden sonra olmuş.
Kendime güzel bir salata hazırladım.
Yanına da sıcacık çorba.
Missss :)

Yemekten sonra geçen hafta aldığım kitaplardan birini değiştirmek üzere Cepa'ya gittim.
İçeri girer girmez "Hemen çıkmalıyım buradan" dedim.
Dışarıda hava çok güzel, içeride havasız, kalabalık, gürültülü bir ortam var.
Neyse, hemen kitabı değiştirdim, bir yere daha uğradım ve attım kendimi dışarı.
Eve giderken anneannenin "Barbunya yaptım, gelin birlikte yiyelim" teklifini kojoya ilettim. "Tamam" ı alınca eve uğrayıp tekrar çıktım evden, anneanneye gittim.

Ben bunları yaparken kojo ve Bambino ODTÜ'ye gitmişler.
Arkadaşımız ve oğlu ile buluşmuşlar.
Güzel vakit geçirmişler.
Güzel yemekler yemişler.
Babası Bambinoyu göle götürmek istemiş ama bizimki reddetmiş.
Arabada uyuyakalmış.
Sonra birlikte pazara gitimşler.
Alışveriş yapmışlar.
Sonra da anneanneye gelmişler.
Aynı anda girmişiz içeri.

Sonrası klasik:
Anneannede yemek, oyun, muhabbet, dinlenme, uyumaca, kahkaha, keyif, sevgi, güzel dilekler.
Allah ayırmasın.

Son olarak Bambinonun Cumartesi günkü kıyafet seçiminden bahsedeyim: Arabalı mavi tişörütünün üstüne kravat taktı. Altına yeşil kotunu giydi ve kemer taktı. Çok bir tarzdı :)

İlk Saç Traşı

$
0
0

Kojo en son berbere gittiğinde bizim oğlanın saçlarının doğduğundan beri HİÇ kesilmediğini söyleyince berber de kesilmesinin iyi olacağını, saçların güçleneceğini ve artacağını söylemiş.
Kojo bu haberle eve döndü. bir yandan da Bambinonun saçlarının kesilmesini hiç istemiyor. Ama biraz da gözü korkmuş, berber kelleşme ve seyrelme ihtimalinden bahsedince :)

Bu şekilde ikna olan kojoya ben de katıldım ve son birkaç gündür akşamları Bambinoyu berbere götürmeye niyetlendik. Ben berber oldum, babası Bambino oldu. Ona berber amcanın neler yapacağını anlattık. O da gayet normal bir şekilde bizi izledi ve "Tamam" dedi, "Gidelim".

Ama hep birşeyler çıktı, gidemedik. Bambinoya "Seninle berbere gideceğiz" dediğimizle kaldık.

Dün işten gelince bir kez daha berbercilik oynadık, bu defa Bambino berber oldu ve benim saçımı kesti birkaç defa. Oyun bitince ayakkabılarını giymeyi reddeden Bambinoyu kucakladım ve düştük berber yollarına. Şanslıyız ki berberle aramızda 2 bina var sadece.

Berbere girdik, bizimki meraklı bakışlarla her yeri ve herkesi süzdü önce. Sonra berber abisi ona koltuğunu gösterdi, daha yüksekte olması için de bir minder getirdi. Bambino 40 yıldır berbere geliyormuş gibi oturdu, önlüğü taktırdı ve sakin sakin berberi aynadan izlemeye başladı.

Karı koca biz daha çok heyecanlıydık Bambinodan walla :)) Bir yandan video çekiyoruz, bir yandan ben her aşamada Bambinoya bilgi veriyorum. Bambino diğer koltuklarda oturan kişilere baktı, o taraftan ses geldikçe sesin kaynağını görmek için kafasını çevirdi durdu. Berber abisi eline kırmızı bir helikopter verince çok mutlu oldu. Evirdi, çevirdi, onunla oynarken saçları kesildi gitti.

Kesilen saçları anısı olsun diye topladım. Annem de biz küçükken öyle yapmıştı. Gerçi 10-15 yıl sonra hepsi sobada yakıldı ya, neyse :))

Saçlar gidince gözümde acaip büyüdü Bambino bir anda. Kafa şekli çıktı ortaya, saçları sarıya dönükmüş, onu fark ettim :)

Maşallah oğluma, bir sonrakinde eline parayı verip göndereceğim berbere :)

Pedalsız Bisikletler ve Neomoto

$
0
0

Bambino için bisiklet arayışlarına başladığımda pedalsız bisikletlerin çocukların dengelerini sağlamayı geliştirme konusunda yararlı olduğunu okumuştum. O ara gittiğim Amsterdam'daki seminerde tanıştığım İsviçreli arkadaşım (kulakları çınlasın!) İsviçre'de 1 yaşına gelen her çocuğa pedalsız bisiklet alındığını ve çocukların başka bisiklete bindirilmediğini söylemişti. Böylece pedalsız bisiklete olan ilgim ve hevesim arttı.

Araştırdığım markaları paylaşıyorum:

Ben yurtdışındayım diyorsanız sizin için seçenek daha çok tabi :) Early RiderStrider Bikes ya da Like A Bike alternatifleriniz arasında yer alabilir.Hepsinin birden fazla modeli var. Seç beğen al :)

TR'de ise temelde iki alternatifiniz. Tahta ya da metal.

- Tahta pedalsız bisikletler için TayTay* ya da Yadoo'ya bakabilirsiniz.

- Metal pedalsız bisiklet için Puky* marka bisiklete bakabilirsiniz.

* Internet siteleri olmadığı için google'da arama yapıp detaylı bilgi alabilirsiniz.

Seçim yaparken boyunun ve oturma yerinin ayarlanıp ayarlanmadığına bakın derim, daha uzun süre kullanmanız için gerekli bu.

Bir de İmaginarium'un pedalsız bisikletleri var ancak fiyat olarak diğerlerinden daha pahalı, aklınızda olsun.

Temel olarak bu bisikletler 3 yaş ve sonrası kullanım için uygun. Ben araştırma yaparken 3 yaşından önce alıp kullananlar olduğunu görünce heveslenmiştim.

Gelelim benim ne yaptığıma.
Amsterdam'dan geldikten sonra daha önceden başladığım araştırmama hız verdim.
Hem hafif hem doğal olması nedeniyle tahta pedalsız bir bisiklet almaya niyetlendim.
Ama gel gör ki bisikletleri görmeden alacağım için tedirgindim.
En azından neye benzerler, hafif mi, oturacak yeri nasıl bir görebilsem ona göre karar verebilecektim.

O haftasonu Imaginarium'a denk geldim. Girip bakayım nasıl birşey diye.
Görevli bayan bana bir model önerdi. 
Pedalsız bir bisiklet ama yaş ilerleyince pedal bölümü ayrıca satıldığı için alınıp taktırılabiliyormuş, böylece pedalsız bisiklet pedallı bisiklet oluyormuş.
İyi güzel ama pedalsız bisiklet Bambino için oldukça ağır ve büyük göründü gözüme.
Birinin yardımı olmadan Bambinonun bisikleti yerden kaldırması bile zor.
Anladım ki Bambino için daha erken bu bisikletler.
"Biraz daha büyüsün öyle alayım" diyerek erteledim bisiklet işini.
Ya ertesi gün ya da ertesi hafta, tam hatırlamıyorum; Bambino ile başka bir yere gittik ve yine Imaginarium'a denk geldik.
İçerideki görevli, biz başka şeyler bakınırken muhabbetin pedalsız bisiklete gelmesi üzerine bize Neomoto'yu çıkardı.
Küçük, kalın tekerlekli, demonte bir pedalsız bisiklet.
Çok tonton birşey :)
Görür görmez bayıldık Bambino ile.
"Tamam" dedim, "Budur".

Aldık çıktık :)
Eve gelip kurduk ve Bambino ilk andan itibaren kendi kendine kullanmaya başladı bisikleti.
Ayakları yere değdiği için kendi hızını ayarlayabildi.
Önce evin içinde sürdü birkaç ay.
Havalar ısınınca dışarıya terfi etti.
Bisikletini kendisi taşıyor.
Bayağı ustalaştı, her türlü manevrayı yapıyor.
Geri geri giderken araba gibi "Dıt dıt dıt" diye ses çıkarıyor :)

Eğer çocuğunuz 1-3 yaşında ise ve bizimki gibi puset-sevmeyen-gillerden ise Neomoto'yu tavsiye ederim.
Biz yürürken o da bisikletiyle geliyor yanımızda.
Hatta bazen öyle hızlı gidiyor ki koşarak yakalamamız gerekiyor :)
Hem eğleniyor hem size yük olmuyor.
Daha ne olsun :)
Parasını sonuna kadar hek eden bir ürün oldu bizim için.

Perşembe Anneleri

$
0
0
Aylin Anne'nin Perşembe günleri blogunda yer verdiği bir bölüm var: Perşembe Anneleri.
Özel eğitime ihtiyaç duyan çocukların hikayeleri var orada.
Kim zaman gülümseten, çoğu zaman üzüntü veren.
Onlar da bu yaşamın bir parçası.
Ve düşündüğümüzden daha çoklar.
Sadece yaşama katılmaları için biraz desteğe ihtiyaçları var.

Seslerini duyurmaya, en temel hakları olan yaşama haklarını hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Aylin Anne'nin bu konudaki katkısı çok büyük.
Hepimizin farkındalığını artırdı O.
Farklı yaşamları yaşamımıza soktu.
Bu konuyla ilgili fikirlerimi buradan okumaya devam edebilirsiniz.

Tavsiye ederim, okuyun Perşembe Annelerini.
Destek verin. İlla maddi olacak değil bu destek.
Hiç birşey yapamazsanız güzel dileklerinizi gönderin onlara.
Dualarınızı iletin.


Bambino 31 Aylık

$
0
0
"Neden öyle oluyor anne?"

"Baba neden öyle dedin?"

"Neden anne?"
 "Neden gittiler?"
"Neden geldiler?"
...
"Neden gözünün üstünde kaşın var anne?"

Hayatımızda "Neden?" dönemi resmi olarak başladı :)
Benim bildiğim 3,5-4 yaş civarı olacaktı bu dönem.
Herşeyin niyesini, niçinini merak edip durmaksızın sorular soracaktı.
Ama 2,5 yaşında değil.
Biraz erken oldu bizim için.
Biz hala "Bu nedir?" de kalmıştık :)

Neyse, geldi, hoşgeldi "Neden?" dönemi.
Bazen cevaplarken zorlanıyoruz.
Uzun açıklamalar yapıyoruz nasıl anlatacağımızı bilemeyince.
Ama işin ilginci Bambino uzun açıklamaları bile can kulağı ile dinliyor.
Hiç ummadığımız bir zamanda aynı sözleri bize anlatmaya başlıyor.

Drama türü oyunlara tam gaz devam.
Bu ara ben Bambino oluyorum, kojo ben oluyor, Bambino da kojo oluyor.
"Bambino bu senin oyuncağın mı?" diyor bana.
"Evet, baba, benim o" diyorum.
"Bambino, bununla ben oynayabilir miyim?" diye izin istiyor :)
"Tamam, oyna baba" diyorum :)

Kojo gibi bilgisayarın yanına gidip drs çalışıyor.
Ya da elinde telefon varmış gibi yapıyor.
"Aaaa mesaj geldi bana" diyor durup dururken :)

Kıyafet tercihlerinde hala ısrarcı.
Geçen haftasonu t-shirt üstüne kravat taktı. Altına da yağmur çizmelerini giydi.
Çok tarz bu oğlan ve ben bu yönünü çok seviyorum :)

Saçları kısalınca büyüdü bir anda ama hala küçük bir bebek o.
Akşam yatma saatini 10'a doğru kaydırmaya başladı.
Bu da benim de onunla birlikte uyumam demek oluyor :)
Pek mutlu değilim bu durumdan.
Bambino ile uyuyup Bambino ile uyanmaya başladım yine :(
Robot gibi yaşama dönüş yaptım.

Gece bir defa uyanıyor ama uykusu hala çok hafif.
Geçen gece ben su içmeye kalkarken uyandı ve geri uyuyamadı.
Kalkıp sabah 6'ya kadar oyun oynadık, sonra sızdık tabi.

Mavi ve yeşil renkleri hala çok seviyor.
Otopark ve garaj oyunlarına bayılıyor.
Kitaplara ilgisi devam ediyor.
Evdeki oyuncak araba sayısı 30 olmuştur herhalde.

Kojoyla dışarıda vakit geçirmeye bayılıyor.
Bisiklete biniyorlar, yürüyorlar.
Uçak ve tren izlemeye gidiyorlar.
Kamyon ve vinç sayıyorlar.

Sayıyorlar deyince, Bambino sayılara iyice merak saldı.
Hangi rakamın nasıl yazıldığını soruyor bize.
Sıfırı, sekizi tanıyor görünce.
1'den 10'a kadar sayıyor, sonra da atlaya zıplaya devam ediyor: 13, 26, 29, 35 :)

Makarna, pilav, şehriye çorbası, ekmek ve et en sevdiği yiyecekler.
Ekşi tatları tatlıya tercih ediyor genelde.
Ekşimen otunu önüne koyunca tavşan gibi kemire kemire yiyor.
Saplarını yapraklarından daha çok seviyor :)

Azı dişleri geliyor, daha doğrusu görmedik ama tahmin ediyoruz.
Eli devamlı ağzında, eşyaları ısırıyor.
Duygusal olarak bebekliğe dönüş yaptı: Mızmız, inatçı ve huysuz olabiliyor.
Bana ve m.emeye düşkünlük geri geldi (Ne zaman gitti ki? :P)

Bir de yeni doğan bebek ziyaretleri yaptık, ondan sonra "Bebek oldum ben" diyerek dolaşmaya başladı.
Küçüklüğünde hiç yapmadığı şeyi yapıyor öyle zamanlarda: Emekliyor, avazı çıktığı kadar bağırıyor ve abuk nesneleri ağzına alıyor. Sanırım Tübitak'ın kardeşlerle ilgili bir kitabındaki bebek hareketlerini taklit ediyor. "Her bebek ağlar, bağırır ve emekler" gibi bir algı oluşmuş bizimkinde.

İlk ergenlik dönemi gerçekten zor bir dönemmiş. Yaşayıp görüyoruz. İnsanı olgunlaştıran deneyimler bunlar. Öyle düşünmek lazım. Yoksa akıl sağlığı zarara uğrayabilir :)
Yine de güzel anlar öyle çok ki.
İyi ki gelmiş, iyi ki doğmuş, iyi ki var diyoruz her gün.

Başkasının Babası

$
0
0
Size de olur muydu; küçükken babam ne zaman traştan gelse, nadir de olsa bıyık ve sakal uzatmaya başlasa ya da onları kesse, babamı ilk gördüğümde şöyle bir yadırgardım. Bana eve başka biri gelmiş gibi gelirdi. Biraz çekinirdim, yüzüne bakamazdım, utanırdım. Zamanla alışırdım babamın yeni imajına.

Bu sabah benzer sahneler yaşandı bizim evde. Kojo bıyık ve sakallarını kesti ve Bambinoyla benim yanıma geldi. Bizimki kojoyu görür görmez kafasını çevirdi, suratını kucağıma gömüverdi.
Görmek istemedi babasını, bakamadı yüzüne.
Utandı çok fena.

- Babamız gelmiiiş, sakallarını kesmiş yavrum, bak.
- Bu baba bizim babamız diil.... Yandaki inşaatın babası o :))

Bambinonun Rüyası

$
0
0
 Sculture - "Kozovník" (breast-tree), Ostrava - Vítkovice, Dolní oblast Vítkovic
Sabah 7'de ağlayarak uyandı Bambino.

- Anne toprağa dikeliiiiiiim!!

- Tamam oğlum, toprağa dikelim.

İkimizin de gözleri kapalı bunları konuşurken :) Tekrar uykuya dalsın diye hiç üstelemiyorum.

2 dk sonra tekrar ağladı Bambino, daha şiddetli.

- Anne toprağa dikeliiiiiim!

Baktım bu sefer durum ciddi.

Uyandım. Bambinonun kafasını okşadım.

- Tamam oğlum, ben yanındayım.

Ağlayarak dedi ki:

- Anne, m.emeyi toprağa dikelim, m.eme ağacı çıksın!

!!!

Rüyasında bunu görüyormuş :))))))

Not: Geçen hafta m.emelerden biri "pert" oldu tabir-i caizse. Bambino ısırmış, ben de ilgilenmemişim, kızarmış, kabarmış, içi su toplamış. Haftasonundan beri kullanımda değil :) Tek m.eme ile devam ediyor Bambino. Aksi gibi (ya da vesile mi demeliyim) Bambinonun en sevdiği taraf yara olan taraf. Oradan daha çok süt geliyormuş, hep öyle derdi. Şimdi az süt gelen taraf kaldı elimizde. Belki bu bir vesile olur, emzirme işi bu şekilde kendiliğinden biter diyordum. Ama gördüğü rüyaya bakılırsa daha devamı var :) Hele toprağa dikip ağacını çıkartırsak ömür boyu sürebilir :P

Not2: Gugıla sordum, m.eme ağacı (Koz.ov.nik) diye bir heykel var, Çek Cumhuriyeti'nde görülebilir dedi.

Bu Aralar Bambino

$
0
0
*** Yüzüne dokundurtmayı sevmiyor Bambino.
Burnunu silmeyeceksin. O kendi burnu akınca eline ya da koluna silecek. Elindeki kalıntıları silmene izin veriyor çünkü elinin kirli olmasını sevmiyor.
Ağzını silmeyeceksin. Ağzının çevresindeki yemek kalıntılarını birkaç pıt pıt yaparak silebilirsin ama fazlası yok. İşlem 3 saniye içinde bitmeli.
Gözünü silmeyeceksin. Gözünde çapak varsa ve onu rahatsız ediyorsa belki, ama belki, ikna olabilir. Ama işlem çok kısa sürmeli. 5 saniye maksimum.
Bambinonun yüzünü yıkamayacaksın. Doğal haliyle kalacak, banyoda bile su değmeyecek.

*** Kafasını yıkatmayı sevmiyor Bambino.
Suyu çok seviyor, banyoya girince uzun süre oyalanıyor ama kafasına ve yüzüne asla su gelmeyecek. Burnuna, ağzına, kulağına su kaçmayacak.
Çoğu zaman banyo yapmak istemiyor bu nedenle. Çünkü biliyor ki yıkayan kişi bir punduna getirecek ve döküverecek kafasından aşağı suyu. O nedenle direniyor banyoya girmeye.

- Bambino, bugün banyo yapalım mı?
-Yok, istemem, yapmayalım.
- Ama saçların çok kirlendi, bak kaşınmaya başladın.
- Olmaz!

Anneanne taktiği:
- Kafanda böcekler gezinmeye başlar ama, yıkanman lazım oğlum.
- Olmaaaaas!

Baba taktiği:
- Seni kucağıma alıp banyo yapalım mı birlikte?
- Yok, yapmayalım.

*** Bambino yanlış birşey yaptığında eğer ona sesimizi yükseltiyorsak hemen araya girer:
- Kötü konuşma anne.

Kötü = yüksek ses :)

*** Bambino bu aralar başkalarının bizim eşyalarımızı alıp gitmesini kurguluyor ve oynuyor. Yeni bir drama ile karşımızda yani :)

- Anne, başkaları geldi bizim .....mızı aldı. (O anda ne ile meşgulsek onu alıyorlar; mutfakta yemek yapıyorsak tavamızı, kaşığımızı, ocağımızı; odada isek yatağımızı, yastığımızı...)
- Aaa, ne yapıcaz şimdi? Ama bizim onlara ihtiyacımız var.

- Alıp gittiler anne. (Bazen ek olarak "Onları kırdılar anne")
- İzin almadılar bizden. (Bazen ek olarak "Yanlış birşey yaptılar.")
- Şimdi geri getirdiler anne. (Bazen ek olarak "Tamir ettiler anne")
- Tamam o zaman, getirsinler tabi.

Bu diyaloğu çok sık yaşıyoruz. Ne yaparsak onu alıp götürüyor başkaları :)

*** Bambino ne demek istediğini tam anlayamadığım birşey söylüyor son zamanlarda:
-Anne sen kırıldın.
Önce duygusal anlamda "kırıldın, gücendin" gibi demek istiyor sandım.
Ama ona göre karşılık verince muhabbetimiz çıkmaz noktaya geldi :)
Demek ki başka birşey demek istiyor.
Tam çözemedim.
Belki de içindeki vurma, kırma güdüsünü tatmin etmeye çalışıyor, bilemiyorum.

Bu aralar böyle işte bizim Bambino :)

Mavi Kaşık Hikayesi

$
0
0

Bambino haftasonu anneannesinin evini karıştırırken mavi bir kaşık buldu. Aynı yukarıdaki resimdekilerden. Elinden bırakmadı tüm gün, her yere götürdü kaşığı.

Gelip sordu bana, "Anne, bu kaşığı eve götürebilir miyim?" diye.
Dedim, "Anneannene sor oğlum, izin verirse götürebilirsin."
"Anneanne", dedi bizimki, "Bu kaşığı eve götürebilir miyim?"
"Burada kalsın, götürme, burada yemek yerken onu kullanırsın" dedi anneanne.
"Anne", dedi Bambino, "Anneanne izin vermedi."
"O zaman burada kalır kaşık, götüremezsin" dedim.
"Ama ben götürmek istiyorum" dedi Bambino.
Ama daha fazla üstelemedi.

Zaman geçti; yedik, içtik, sohbet-muhabbet, derken gitme vakti geldi.
Bambino kaşığı bir yere bırakmış, hiç sormadı bile yerini.
Unutmuş belli ki.

Bambino akşam yatakta süt içerken aklına düşüvermesin mi mavi kaşık?
"Anne, mavi kaşığı anneannede unuttum ben."
"Olabilir oğlum" dedim, "Ben de bazen unutuyorum bazı şeyleri"
"Amsterdam'da tramvayda benim yemek çantamı unutmuştun"
deyivermesin mi?
Dumur oldum :))
Ama çaktırmadım.
"Evet", dedim, "Onun gibi. Anneanneye tekrar gidince alırız kaşığı. Hem anneanne sana izin vermiş miydi kaşığı getirmen için?"
"Yok, vermemişti."
"O zaman getiremezdin zaten oğlum."

İkna oldu ki emmeye devam edip uyudu.

Sabah saat 5:30.
Bambino "Çay" diyerek uyandı uykudan.
Herhalde rüyasında çay gördü.
Hiç sesimi çıkartmadım, tekrar uykuya dalsın diye.
Bir 10 dk sonra tekrar uyandı, bu defa daha ısrarcı.
"Anne, krep"
Benden ses çıkmayınca "Anne, kalk, krep yapalım" diyerek ayaklandı yataktan.
Baktım tekrar yatacak gibi değil, kalktım yataktan.
Kucağımda Bambino gittik mutfağa, krep yapmaya.
Tezgaha çektirdi sandalyeyi, çıktı üstüne.
Ben malzemeleri koydum, o karıştırdı.
Yaptık krepini.
Çay da istedi, çay da yaptım (Bambinonun çayı = pekmezli ılık su).
Yemeğini yedi bir güzel.
Sonra oyun oynamaya gittik.
Bir ara odaya geldik, tekrar yatacak gibi oldu.
"Bir saat daha uyusak bile kardır" dedim içimden.
Ama ne mümkün?!
Aklına geliverdi mavi kaşık.
"Gidelim anneanneye, şimdi alalım kaşığı"
Önce "Herkes uyuyor, uyansınlar da gidelim" dedim.
"Şimdi gidelim" diyor bizimki!
"Anneanne bugün gezmeye gidecek, dede ve teyze de işe gidecek. Akşam hepsi eve gelince gider alırız kaşığı" dedim.
"Şimdi gidelim" diyor başka birşey demiyor Bambino.
Başladı ağlamaya.
Uykusuzluk da var tabi. Tam bir kriz.
Ama yapacak birşey yok, istediğini o an yapmam mümkün değil.
"Anneanne izin vermemişti" deyince iyice koptu.
İstiyor da istiyor işte.
Bu arada kojo uyandı tabi, gayet sinirli bir halde.
"Her zaman istediğin olmaz oğlum.", dedi ve ekledi; "Ben şimdi burada uyuyacağım, o yüzden ağlamayı bırak artık."
Bizimki iki kat yüksek sesle ağlamaya başladı. Sesin şiddeti arttı da arttı.
Ben inanılmaz sakindim tüm olanlar boyunca. Ne bağırdım, ne sinirlendim. Öylece oturdum Bambinonun yanında.
Bambino ağlarken hızını alamamaya başladı. Sinirlenmişti ve sinirini bir şekilde akıtmalıydı.
Daha önce hiç yapmadğı birşey yaptı.
Bana vurmaya başladı.
Kafama, gözüme, bacaklarıma, nereye denk gelirse artık.
Tepki vermedim, tepki verince daha da vuracağını biliyordum.
Ama kojo dayanamadı o sahneye ve araya girdi.
Araya girince bizimki daha da çok bağırıp vurmaya başladı.
Ben de kojoya dışarı çıkmasını işaret ettim.
Bambinoyla yatağın üzerinde 15-20 dk oturduk.
O ağladı, vurdu. Ben sakin bekledim. Sarılmama izin verdiği sürece sarıldım, dokundum.
Ağladı, ağladı, ağladı.
Sonraki 1 saat mutsuz ve mızmızdı.
Oyun oynadık, oyncakları dağıttı.
Kitap okuduk, kitapları kafama atmaya çalıştı.
"Vurmak istiyorum Anne" dedi.
Müdahale etmedim, sadece kendimi korudum.

Sonra benim işe gitme vaktim geldi. 
Allah'tan çok diretmedi Bambino.
3 kitap okuduktan sonra ayakkabımı giydim.
Tam çıkıyordum, geldi bizimki yanıma.
"Ayakkabılarını çıkart anne" diyerek ağlamaya başladı.
"Kitap okuyalım"
Önce "Hayır" dedim, "Gitmem lazım, akşama okurum."
Baktım ağlaması daha da şiddetleniyor, "Tamam", dedim, "Ama bu son".
Çıkarttım ayakakbımı, gittik birlikte salona. 
Bambinonun seçtiği kitabı okuduk bir güzel.
"Anne, şimdi gidebilirsin" dedi, hafif buruk bir gülümseme ile.
"Teşekkür ederim oğlum", dedim, "Seni Seviyorum".

O akşam kojolay Bambino anneanneye gidip mavi kaşıkla geri döndüler. Aynı akşam mavi kaşıkla birlikte yatıldı.
Sabaha karşı gözünü açamayan anne gelen "Çıt" sesiyle irkildi. Mavi kaşık kırılmıştı.
Ama korkulan olmadı.
Sabah mavi kaşık özenle yapıştırıldı ve Bambino onunla oynamaya devam etti.
Ertesi gün mavi kaşıktan hevesini almış, kaşığın yüzüne bile bakma zolmuştu Bambino.
Ama ileride aklına geliverirse el altında olması gerektiği için özenle korunuyor şu anda :)

Nazar Değdi

$
0
0

Cumartesi günü öğleden sonra hep birlikte gezmeye gidecektik.
Bindik arabaya.
Yolda Bambino devamlı gözünü kaşıdı durdu.
Kaşıdı, kaşıdı, kaşıdı.
Ve göz bu hale geliverdi yarım saat içinde.
Acile gittik hemen.
Avil iğne vurdular önce.
Böcek sokması olabilir dediler.
Polenlerden de olabilir, dediler. Mevsimsel.
Bir damla, bir merhem, bir de şurup aldık.
Gözünü bandajladılar, 2 gün açılmayacak dediler.
Bambinonun isteği üzerine gezmeye gittik, geç de olsa.

Ertesi gün bandajın gevşemesi üzerine tekrar gittik hastaneye.
Bu defa başka bir yere.
Doktor böcek sokması olmadığını, gözün mikrop kaptığını ve bunun bulaşıcı olabileceğini, bizim de dikkat etmemiz gerektiğini söyledi.
Bandajın takılması da doğru değilmiş. Çıkarttı.
Bir damla daha yazdı elimizdekilere ek olarak.

Soğukkanlılığımı korudum.
Bir tek Bambino ile değil annem, kardeşim ve kojonun paniklemeleri ile de baş ettim :)
Pilimin bittiğini bugün işe gelince fark ettim.

Allah hepimizin karşısına işinin ehli insanlar çıkartsın.
Hala tam olarak ne olduğunu anlayamadık.
Hangi doktora inanalım bilemedik.
Geçsin gitsin de, neyse ne diyorum sadece.

Zavallı Bambino kuzu kuzu yatıyor damla vakti gelince.
Damla ona iyi geliyor, farkında O da.
"Anne iyileşecek miyim?" diye sorunca içim eriyor.
"Tabi iyileşeceksin yavrum" diyorum sıkıca sarılarak.

****

Bugün evlilik yıldönümümüz.
7. yılımızı bitirdik.
Nice senelere diyorum; sağlık, huzur ve neşe içinde.
Oğlanın keyfi, mutluluğu, sağlığı yerinde olsun da biz bir şekilde idare ediyoruz.
O kötü olunca bizim de keyfimiz kalmıyor.

****

Bir tanesine zor bakıyoruz, ikinci çocuğu düşünmek bizim neyimize diyorum bazen...
Bambinonun kardeşi olsun istiyorum ama çocuk büyütmek çok enerji istiyor.
O bizde var mı emin değilim.
Ve zaman geçtikçe azalıyor enerjimiz.
Bir çocuğun peşinde 4 yetişkin dolaşıyor haftasonları.
İki tane olunca nasıl olacak ki?


Viewing all 284 articles
Browse latest View live